Kerim DEMİR

Cemil Meriç'ten


- Kimim ben? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi.

- İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri.

- Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar, kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar.

- Çıkar konuşunca vicdan susar.

- Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır. Zira o, yarınki veya dünkü veya ötelerdeki bir cemiyetin çocuğu, kendi cemiyetinin değil... 

- Kendini tanımak, irfanın ilk merhalesi. Düşünenin görevi insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada çalışmak, kızmadan, usanmadan irşat. 

- Sağcı ve solcu gibi sınıflandırmaları hiçbir zaman benimsemedim. Bunlar hakikati kapamaya yarayan uydurmaca mefhumlardır. 

- Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır.

- Kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu.

- Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah: Kalem.

- Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini tartışmak ve Türkiye’nin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek. İşte, en doğru yol.

- Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın. Daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. 

- Kâmus bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kâmusa uzanan el nâmusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız İhtilali, tek mukaddese saygı göstermiş: kâmusa.

- İrfan asaletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: kültür.

- İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. İrfan kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilim. İrfan bir mevhibedir. Cehtle gelişen bir mevhibe. 

- Büyük adam kucağında yaşadığı toplumun üvey evlâdı. Dünkü, yarınki, ötelerdeki bir toplumun çocuğu. 

- Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar, kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar.






Bir kucak odun küçük bir ateşi söndürür, büyük bir ateşi daha da canlandırır.

Aşk, dehadan çok daha nadir. Bunun için bin bir ihtimal bir araya gelecek. Arzda hayatın başlaması gibi bir şey. İnsanın maymundan üremesi gibi bir şey. Ben görmeyeceğim, sen yaşamamış olacaksın. Ve bütün muhitimiz bakar kör olacak. Ne seni fark edecekler, ne beni. Ben kimseye benzemeyenim. Sen kimseye benzemeyensin.

Avrupa hastadır. Maddeci medeniyet önce Tanrı’yı öldürdü, sonra insanı.

Herkes tarafından anlaşılmak isteyen, hiç kimse tarafından anlaşılmaz.

İnsanlar görüyorum.. Yangından kaçar gibi kaçıyorlar vazifeden, önlerinde uçurum bir uçurum ki; memleketimin insanları ile dolu, bir uçurum ki uçsuz bucaksız.. Uçurum değil, bir ejderin ağzı.

Kamus, bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla.

Slogan, ilkelin ideolojisi.

Meçhule açılan bir kapıdır kitap. Meçhule, yani masala, esrara, sonsuza.

Tabular tabular.. Her adımda şuura dur emrini veren bir jandarma neferi. Her kapının arkasında, elinde bıçak, bekleyen bir harem ağası. Düşünme! Düşüneni iftiranın ve sefaletin lağımında boğduktan sonra ellerimizi yıkayıp, “efendim bizde filozof yetişmiyor” diye ah-u vahlar.

İdeolojiler ,izmler üzerimize giydirlmiş deli gömlekleridir.

İzm’ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe’lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.

Hepimiz aynı gemideyiz, gökte kasırga bulutları ve kuledeki gözcünün feryadı: s.o.s! s.o.s!

Kahramanlık, hatada ısrar etmemektir.

Olmak veya olmamak, hayat ve ölüm. O kadar iç içe, o kadar kucak kucağa ki. Ve insanı deli eden, olabileceğin, olması gerekenin parmaklarımızdan kayıvermesi. Trajedi bu. Kırmızıya oynayayım derken siyaha oynamak. Bir kere kırmızıya oynadınız mı geriye dönemiyorsunuz artık.

Savaş bir irşat. Savaş, ışıkla karanlığın diyaloğu. Düşman, gözü bağlı olandır.

Din, Avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi.

Güneş ülkeleri aydınlatır, sözler milleti.

Avrupa’nın kılı kırka yaran tahlilci zekası bilgiyi dünyevi ve dini diye ikiye böler. O’na göre dini kültürle ladini kültür farklı mefhumlardır. Dünyevi kültür ne demek? Kültürü toprağa zincirleyen bu anlayış da bir ideoloji, yani bir aldatmaca değil mi?

Batı karşısındaki durumumuz, efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşağın durumudur.

Ormanı görmedin, ağacı görmedin, rüzgarın önüne savurduğu birkaç kuru yaprağı insan zekasının bütünü sanıyorsun.

Benim düşüncelerim heterodokstur, sosyalist değilim, islâmcı değilim, öyleyse ben neyim? Ben kendimim!

Hristiyanlaşmadik ama icimizde bir ortacag kesişi yaşiyor..

Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir.

Kültür, kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmeyen, edilemeyen bir kelime.

Bayağı, hissetmeyendir.

Yığın düşünmez, maruz kalır.

Mahalle kavgaları, tefekkürün zirvelerine ulaşmamalı.

Gerçek hükümdarlar, ebedi hükümrandırlar. Hazineleri yağma edildikçe zenginleşirler.

Kendini tanımak, marifetlerin marifeti.

Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek.

Sol ve sağ… Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit…

Sağcı ve solcu gibi sınıflandırmaları hiçbir zaman benimsemedim. Bunlar hakikati kapamaya yarayan uydurmaca mefhumlardır. Bilhassa sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede sağcı solcu ne demek?

Her kavganın ezelî mazereti: Son kavga olmak.

Çatışmasız toplum beraber otlayan, beraber geviş getiren adsız bir sürü.

Hayat herkesin yaşadığı, kimsenin yaşamaktan hoşlanmadığı komedya.

Bilgi, sonu gelmeyecek olan bir fetihtir.

Mektup ya hıçkırıktır, ya bir neşide. Mektup bir kementtir, bir davettir. Kime ve neye? Bu akşam yine yalnızım ve yine bedbahtım. Beni anlamanız için sizi terketmem mi lazım?

Havarilerini yaratamayan İsa’nın yeri tımarhanedir, tarih değil.

Duygunun asaleti, kuvvet ve isabetindedir.

Kelam, bütünüyle haysiyettir.

Umrandan habersizdik, medeniyete de ısınamadık. İnsanlığın tekâmül vetiresini ifade için kendimize lâyık bir kelime bulduk: uygarlık. Mâzisiz, musîkisiz bir hilkat garibesi.

Kitaptan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız.

Senin ismini taşıyor diye kadına iltifatta bulundum. Ve bir an ilhamım kanatlandı. Konuştum.

Düşüncenin gemlerini biraz bırakınca cinnete ve hikmete beraber gidiyor insan.

Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı yani İslâm. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın!

Tanzimat sonrası Türk aydınına en çok yakışan sıfat müstagrip. Edebiyatımız bir gölge-edebiyat; düşüncemiz bir gölge-düşünce. Üç edebî nevi itibardadır: taklit tercüme.

Ruh yazının icadından beri ölümsüz. Kaya homurdanır konuşan yalnız kitap.

İnsanları eskisi kadar sevmemek. İnsanları ve eşyayı. Galiba ölmek bu.

Bir çağı bütünüyle kötülemek bütünüyle yüceltmek kadar yanlış.

Şahsiyet, görünen cemiyet içinde görünmeyen cemiyeti seçip, tahtını onun bağrında kurmakla fethedilir. Her şahsiyet bir kopuş, bir olmayana, bir olacağa bağlanıştır..

İrfan düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. İrfan kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilim. İrfan bir mevhibedir. Cehtle gelişen bir mevhibe.

Sakson köleleri boyunlarında bir tasma taşırlarmış: efendilerinin adi yazılırmış bu tasmaya. Aydınlarımız da onlara benziyor; her biri bir şeyhin müridi.

Düşünce bir köprü: kıldan ince, kılıçtan keskin…

Gerici, ilerici… Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar.

Senin türben kelimeler. Yuvarlanırken tırnaklarını kâğıda geçirmek istiyorsun; kâğıda bilmiyorsun ki ebediyet sümüklüböceğin izleri kadar aldatıcı.

Büyük adam, kucağında yasadığı toplumun üvey evlâdı. Dünkü, ötelerdeki bir toplumun çocuğu. Büyük adam kalabalığı tekme ile uyandıran kılavuz.

İdealist insan, ukala olmalıdır. Ukala olmazsa ayakta kalamaz …

Kavga, insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında. Rüyaları o bayraklaştırıyor. Yığınlar onun için yaşıyor, onun için dövüşüyor, onun için ölüyorlar.

Düşünenin görevi: insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada çalışmak, kızmadan, usanmadan irşat. Gerçek sanat ayırmaz, birleştirir.

Genc batinin her nazina, her cilvesine katlanan, ihtiyar birer asik olduk.

Pamuk ipliğinden biraz daha sağlam tek bağ: düşünce birliği. O da rüzgarın her an tehdit ettiği bir kandil. Düşünce birliği, düşünen insanlar arasında olur

Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkum etmek değil midir?

Kulun bütün haysiyeti: mümin oluşunda. Kul, mümin olunca hukukî bir hüviyet kazanır, dilenciyi halifeye eşit kılan bir hüviyet.

İmansız ve idealsiz nesiller türettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye.

Doğuya giden gemide batıya koşanları yazmamış kimse, gerçi o sakallı celal’in sözüydü ama…Üstad hatırlattı bize!

Büyük adam tehtidkâr. Yığın kadındır. Irzını teslim edecek bir zorba arar. Çobansız rahat edemeyen kaz sürüsü…

Kamusu olmayanın namusu olmaz.

Bu ülkede düşünceyi kuduz köpek gibi kovalarlar!

Politika ile en az âlimler uğraşır…

Ya Batılı olacağız yahut Batı kültürünün âzâd kabul etmez sömürgesi.

Kamûsa uzanan el namusa uzanmıştır.

Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını “yaşanmaz”laştıranlardır.

Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp tek insan hâline getiren İslâmiyet olmuş.

Kaynaklarından kopan bir intelijansiyanın kaderi, bir mefhum hercümerci içinde boğulmak.

Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığıdır slogan.

Düşünceye sınır çizilemez. Şüpheden bile şüphe.

Kuşlara benzer kelimeler beyaz. Bir rüzgâr sürükler hepsini. Bulutlara güvenilmez.

Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar belki açmazlar.

Buda haklı : Var olmak için yok olmak lazım, parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin.

Karakter ne kadar kuvvetli ise, vefasızlığa o kadar az kabiliyetlidir.

Batı; muhteşem bir baş altında, sefil bir kuyruk.

İdeolojiler, uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri.

Tarihin mimarı: isyan, kadere, zamana, insana.

Tarihimiz, mührü sökülmemiş bir hazine.

Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır.

Hiçbir zafer umulanı getirmez, hiçbir bozgun mutlak değildir.

İnsanlık daima kötü oyuncaklar peşinde koşan bir çocuk.

Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır.

Yaşayanları yöneten ölülerdir. Demek ki öldürülmesi gereken ölüler de var.

Belki de medeniyet uyuyor ve zaman zaman rüya görüyor.

Kültür, homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye çalışan birer şal.

Bugün 38 ziyaretçi (38 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol